Halk tarih yazarken medya sessiz kaldı
- 09:01 26 Ocak 2025
- Medya Kritik
Leyla Ayaz
HABER MERKEZİ - Dünya Tişrîn direnişine kayıtsız, medya ise sessiz kaldı. Savaşın yıkıcı etkileri arasında direnen halklar ve hakikati belgelemek için canlarını ortaya koyan özgür basın, tarih yazmaya devam ediyor.
Kuzey ve Doğu Suriye’ye yönelik saldırılar hız kesmeden sürerken, Tişrîn Barajı yalnızca bir su ve enerji kaynağı olmaktan öte, halkların direniş ve dayanışma ruhunun sembolü haline geldi. Çocukların, kadınların, sanatçıların ve gazetecilerin canı pahasına savunduğu bu baraj, bir halkın özgürlüğe ve adalete olan inancını temsil ediyor. Ancak, dünya bu mücadeleye kayıtsız kalırken, ana akım medya gerçeği görmezden gelerek sessizliğini sürdürüyor. Tarih yazan halk ve hakikati belgeleyen gazeteciler, tüm baskılara rağmen Tişrîn’de özgürlük ateşini canlı tutmaya devam ediyor.
Gazeteciler Tişrîn’de direnişin sesi oldu
Tişrîn Barajı, hem bölgenin elektrik ihtiyacının büyük bir kısmını karşılıyor hem de tarımsal sulama için gerekli suyu sağlıyor. Bölgenin demografik yapısını değiştirme ve halkın temel yaşam kaynaklarını kontrol altına almak için saldırılar yoğun olarak devam ediyor. Toprağını ve suyunu savunmak için kolektif bir direnişi ortaya çıkaran halk Tişrîn'de tarih yazmaya devam ediyor. Tiyatrocular, gazeteciler, siyasetçiler ve sağlık emekçileri direnişin aktif bir parçası oldu. Sanatçılar sanatıyla, siyasetçiler çağrıları ile, sağlık emekçileri tıbbi yardımları ile, gazeteciler de kameraları ile direnişin dili oldu. Özellikle 8 Ocak'tan itibaren kadınların ön saflarda yer alarak direnişi sahiplenmesi, halkların da bu direnişteki kararlılığı tüm bölgeye ilham verdi. Tişrîn, Kobanê gibi halkların dayanışma ve mücadele ruhunun buluştuğu bir alan oldu.
Basın saldırıları ve direnişi nasıl gördü?
Bu dayanışma ve direniş sürecinde ağır bedeller ödendi. Saldırılar nedeniyle onlarca kişi hayatını kaybetti, yüzlerce kişi de yaralandı. Çocuklar, kadınlar, siyasetçiler, sanatçılar ve gazeteciler yaşamlarını yitirdi. Sadece bir halkın fiziki varlığı değil, aynı zamanda kültürel ve siyasi kimliği de hedef alındı. Dünyanın gözü ününde siviller ve temel yaşam kaynakları hedef alındı. Uluslararası insan hakları sözleşmelerine aykırı olmasına rağmen saldırılar görmezden gelindi, insan hakları ve hukuk ayaklar altına alındı. Peki özgür basın, muhalif basın, ana akım medya ve dünya basını saldırıları nasıl ele aldı ve direnişi nasıl gördü?
Ana akım iktidarın politikasına göre yayıncılığa devam etti
Avrupa basını, Avrupa kamuoyu gibi, direnişi sınırlı bir şekilde ele alarak halkların yükselen sesine kulak tıkadı. Türkiye’deki muhalif basında tarafsızlığını, konuyu ele almayarak geçiştirdi. Peki, ana akım medya? Her zamanki gibi mesele Kürt olunca haber perspektifini iktidarın politikasına göre şekillendirmekten geri durmadı. Tek kalemle hazırlanan metin tüm medya mecralarında dolandı durdu. Saldırılara karşı gelişen direnişi manipüle ederek, çarpıtarak gerçeklerin halka ulaşmasını engelledi. İktidarın resmi söylemlerinin ötesine geçmeyerek gazetecilik ve medya etiğini ortadan kaldırdı. Oysaki halkların mağduriyetlerine ve hak ihlallerine odaklanması temel amaç olmalıydı.
Özgür basın hakikatin savunucusu oldu
Özgür basın ise, saldırıları yansıtmak, direnişi aktarmak, gerçekleri dünyaya duyurmak için kritik bir görev üstlendi. Gazeteciler, yalnızca bölgedeki olayları belgelemekle kalmayıp, insan hakları ihlallerini görünür kılan önemli bir misyon üstlendi. Saldırıların etkilerini kameralarıyla, fotoğraflarıyla ve kalemleriyle belgelerken, aynı zamanda direnişin de sesi oldu. Tüm risk ve zorluklara rağmen sahada hakikatin savunucuları oldular.
7 gazeteci tutuklandı
19 Aralık 2024 tarihinde, gazeteci Cihan Bilgin ve Nazım Daştan bir SİHA saldırısı sonucu yaşamlarını yitirdi. 16 Ocak’ta düzenlenen saldırılarda 4 gazeteci yaralandı. Türkiye’deki özgür basın emekçileri ve gazeteciler, hedef alınan gazetecilere ilişkin birçok ilde alanlara çıktı ve tepkilerini dile getirdi. Tepkilerini dile getiren 7 gazeteci ise gözaltına alınarak tutuklandı.
NûJINHA, Ronahi TV ve ANHA muhabirleri, haberleri ile tarihe not düştüler. Bu notlardan ikisine dikkat çekmek istedik.
‘Biz ölümden büyüğüz’
Saldırılar karşı Kobanê’den Tişrîn’e giden bir kadın şöyle haykırıyor: “Biz ölümden büyüğüz, hiçbir zaman ölümden korkmayız, ne topundan nede uçağından korkuyoruz.” Bu söz, bireysel bir cesaretin ötesinde, halkların iradesini ve dayanışmasını yansıtan güçlü bir sembol oldu.
Kamera ve kalemleriyle oradaydılar
Diğer çarpıcı bir not ise, annesi ve babasını hatırlayamayacak kadar küçük olan Tala. 7 aylık bir bebek. Tişrîn Barajı’nda nöbet tutmaya giden annesi Hêza Mihemed ve babası Edhem Elî, 15 Ocak’ta kaybettiğinin bile farkında değil. Tala’nın hikayesi, yalnızca bir bebeğin trajedisi değil, aynı zamanda savaşın toplumsal etkilerinin somut bir örneğidir. Bu olay, savaşın insanlık üzerindeki yıkıcı etkilerini hatırlatırken, halkların adalet ve özgürlük mücadelesinin ne kadar zor ve ağır bedellerle sürdüğünü de ortaya koymaktadır. Gazeteciler Tala’nın hikayesi, uluslararası topluma taşımak, savaşın masum kurbanlarını korumak ve insan haklarını savunmak için kamera ve kalemleri ile orda olamaya devam edecekler.
Bir notta biz ekleyelim; İstanbul merkezli soruşturma kapsamında 17 Ocak'ta yapılan ev baskınlarında gözaltına alınan gazeteciler Necla Demir, Rahime Karvar, Ahmet Güneş, Welat Ekin, Vedat Örüç ve Reyhan Hacıoğlu mesleklerini icra ettiği için tutuklandı.