Konya Katliamı Davası: Şüpheli araç tetikçi yakalandığında hurdaya çıkarılmış
- 09:04 25 Nisan 2022
- Hukuk
Öznur Değer
ANKARA - Tetikçi Mehmet Altun ile Onur Gencer’in benzer birçok yönüne dikkat çeken dava avukatlarından Özüm Vurgun, aynı rehabilitasyon merkezlerine tabi tutulduklarını düşündüklerini belirtti. Tetikçi Mehmet Altun’un Almanya bağlantısına da işaret eden Özüm, katliam öncesi ve sonrası evin önünden geçen Mercedes marka aracın tetikçinin yakalandığı gün hurdaya çıkarıldığı bilgisini verdi.
Konya’nın Meram ilçesinde 30 Temmuz 2021’de Kürt Dedeoğulları ailesinden 4’ü kadın 7 kişi tetikçi Mehmet Altun tarafından evlerinde katledilmiş, fail ise katliamdan 5 gün sonra Bozkır ilçesi Üçpınar köyünde yakalanmıştı. Katliamdan 2 ay önce 12 Mayıs 2021’de ise Dedeoğulları ailesi fail Mehmet Altun’un akrabaları olan ve aynı zamanda kendilerinin komşusu olan Keleş ve Çalık ailesi üyeleri tarafından ırkçı saldırıya maruz kalmıştı. Katliamın ardından başlatılan soruşturmada biri katliama, biri ise 12 Mayıs ırkçı saldırıya dair olmak üzere iki ayrı iddianame hazırlandı. İddianamelerin mahkemelerce kabul edilmesinin ardından tetikçi Mehmet Altun ile akrabaları olan Keleş ve Çalık ailesi yargılanmaya başladı.
Katliam davası Konya 4’ncü Ağır Ceza Mahkemesinde görülürken, ırkçı saldırı yönünden görülen dava ise Konya 8’nci Ağır Ceza Mahkemesinde sürüyor. Katliam davasında tek tutuklu fail Mehmet Altun. Irkçı saldırı davasında ise suçu üstlenen Lütfi ve yeğeni Ali Keleş tutuklu yargılanıyor. 19 Nisan’da Konya 4’ncü Ağır Ceza Mahkemesinde görülen katliam davası ile 20 Nisan’da Konya 8’nci Ağır Ceza Mahkemesinde görülen ırkçı saldırı davasının 3’ncü duruşmasında dava avukatları dosyaya önemli yeni deliller sundu.
Birçok yeni gelişme, bilgi ve bulguya rağmen mahkemede tutuklama çıkmazken, dava avukatlarından Diyarbakır Özgürlük için Hukukçular Derneği (ÖHD) Diyarbakır Şube eşbaşkanı avukat Özüm Vurgun davadaki gelişmelere dair değerlendirmelerde bulundu.
Ankara kriminalde olduğu söylenen 2 dakikalık görüntü silindi
Irkçı saldırı dosyası ile katliam dosyasının aynı savcılık tarafından hazırlandığını belirten Özüm, taleplerine rağmen dosyaların birleştirilmediğini söyledi. 19 Nisan’da Konya 4’ncü Ağır Ceza Mahkemesinde görülen katliam duruşmasında “tarihi” sayılabilecek çok önemli delillerin ve delil karartmaların açığa çıktığını kaydeden Özüm, “Görüntülerin silinmesi olayı var. Dedeoğulları’nın evindeki kameralardan katliam gününe ait, katliamdan sonra saat 18.34 ile 18.36 arasındaki iki dakikalık bir görüntü silinmiş durumda. Bu görüntüler en başından beri kamera kayıtlarında vardı. Bu iki dakikalık görüntü kolluğa verildikten sonra kayboluyor. Ama yanı sıra bu iki dakikalık görüntünün Ankara kriminalde olduğunun bilgisi de var. İlk önce ham haliyle Ankara kriminale gönderiliyor daha sonra kolluk soruşturma aşamasını değerlendirmek açısından görüntüleri istiyor ve orada iki dakikalık delil kayboluyor. Hala Ankara kriminalden dönüş bekliyoruz.
Katliam anında evin önünden geçen araç hurdaya çıkarılmış!
Görüntülerde katliamın gerçekleştiği saatlerde olay yerinden iki defa Mercedes marka siyah bir aracın geçtiğini aktaran Özüm, “Biz bu görüntüleri gördük. Ancak Ankara kriminalden henüz görüntüler dönmediği için mahkemede aşamasında iddia durumunda kalıyoruz ama çok net bir şekilde siyah Mercedes geçiyor. Siyah Mercedes’in içinde bulunan kişinin katliam öncesi ve sonrası oradan geçerken ki tavırları, kameraya bakma, eve doğru kafa döndürme tarzındaki süreçleri var. İçindeki kişi çok net olmamakla beraber sadece kamerayı dosya avukatlarından bir arkadaşımız polise sordurarak aracın ‘42 BUL 326’ plakalı bir Mercedes olduğu söyleniyor. Ama ne yazık ki bizim bu Mercedes ile ilgili bulabildiğimiz tek şey tetikçi Mehmet Altun’un yakalandığı gün hurdaya çıkması. Böyle bir durum var ve bununla ilgili mahkemeden bir karar çıkardık. Bu plakanın incelenmesi, satış süreçlerinin ayarlanması, araçların satış ve ruhsat düzeninin ayarlanması ve hurdaya ne amaçla çıkarıldığının bütün verilerinin getirilmesi yönünde bir karar aldırabildik. Bu bir gelişmeydi” şeklinde konuştu.
BTK, ‘Özel hayatın gizliliği’ diyerek delil kararttı
Bilgi Teknolojileri ve iletişim Kurumu’nun (BTK) delil kararttığını da ifade eden Özüm, “BTK katliamdan iki gün sonra yani Mehmet Altun firariyken 155 ile 35 dakikalık bir görüşmesi var. Valiliğin ‘yok’ dediği ama dosya içinde unutulmuş bir sayfa üzerinden bizim de fark ettiğimiz ‘Ben daha 5 kişiyi daha öldüreceğim’ diyerek kendini ihbar ettiği bir süreci var. 35 dakikalık görüşmenin ardından Konya Sulh Ceza Hakimliği BTK’ya bir karar çıkartıyor. Hakimlik, CMK 135/2’ye göre İMEİ numarası belli olan bu telefonu kullandığı hattın baz yerinin, konum belirlenmesinin ve aramalarının kaydedilmesi üzerine bir karar çıkartıyor ve bunu 2 Ağustos günü ivedi yazısıyla BTK’ya gönderiyor. Ve aynı gün içinde bu kayıtlar çıkıyor. 4 Ağustos’ta BTK, ‘özel hayatın gizliliği’ sebebiyle bu karara itirazda bulunuyor ve herhangi bir kayıt almadığı gibi yer belirlemesi de yapmıyor. Ardından Mehmet Altun yakalanıyor ve yakalandıktan sonra 13 Ağustos’ta itiraz mercii olan Konya 2’nci Sulh Ceza Hakimliği ise itirazın reddine karar veriyor. Ama o süreçte BTK zaten birçok delili karartmış oluyor” sözlerine yer verdi.
Aynı BTK müdüründen iki farklı karar!
BTK’nın daha önceki davranışları üzerine karartmadan bahsettiklerini dile getiren Özüm, “Özel hayatın gizliliği” olarak değerlendirilmesinin tuhaf olduğunu belirtti. Aynı BTK’nın FETÖ dosyalarına dönük yaklaşımını hatırlatan Özüm, “FETÖ dosyalarında BTK’nın ankesörlü telefonun 6 yıla dönük hiçbir zaman ve şüpheli aralığı olmaksızın bütün verileri savcılıklara gönderdiği yazılar var. BTK burada kimsenin masumiyet karinesini düşünmeden özel hayatını düşünmeden binlerce insanı şüpheli hale getirdi. Buna karşı da ‘Hukuka aykırı olabileceği düşünülse de soruşturma ve kovuşturmanın hızlı yürütülebilmesi amaçlı bu verilerin kendilerine savcılık makamına gönderildiğini, işlerine yaramayan verilerin de imha edilerek taraflarına gönderilmesi’ ibareli yazılarla geçirildi. Mustafa Şahin adlı bir müdür tarafından bunlar imzalanıyor. Hem Mehmet Altun dosyasında ‘Özel hayatın gizliliği’ diyen hem de FETÖ dosyalarının araştırılması açısından yazılan yazılara aynı müdür imza atmış” ifadelerini kullandı.
Fail en az 5 telefon kullanmış
BTK’nın delil karartmasının yanı sıra HTS kayıtlarında Mehmet Altun’a ait 5 tane İMEİ kaydı bulunduğunu dile getiren Özüm, bunun failin en az dört faklı telefonu olduğu anlamını taşıdığını belirtti. Mahkemenin bunlara karşı araştırması yapması gerektiğine dikkat çeken Özüm, sözlerini şöyle sürdürdü: “HTS kayıtlarında mahkeme ısrarla ya karşı baz alıyor ya baz istiyor. Telefon numarası üzerinden bunların karşılıklı gelmediği sürece incelemeler net yapılamaz. Hem baz hem de karşı baz alınması gerekir ki incelemeler net yapılabilsin. Bunlarda eksiklik var. Ayrıca Mehmet Altun’un iki farklı telefonu var. Kendi bazı itibarıyla baktığımızda 17 Haziran’dan sonra hiçbir işlemsellik gözükmüyor. Burada telefonun kapatılmış olabileceğini söyleyebiliriz. Ama öyle bir şey var ki 30 Haziran’da kendisine atılan mesajlar karşı bazda gözüküyor. 17 Haziran’dan 30 Haziran’a kadar Mehmet Altun’un nerede olduğuna, katliam günü nerede olduğuna dair bir baz verisi elimize geçmiyor. Failin AVM içinde bir buçuk saat hiçbir şey yapmadan bir bekleme süreci var. AVM’de failin oturduğu yeri gören tek bir kamera kaydı var ve orada tarih veya saat bilgisi yok. Bizim soru işaretimiz burasıydı ve o saat diliminde karşı mesajları alıyor ama biz bunları göremiyoruz. Buradaki eksikliğin yanı sıra İMEİ adresi üzerinden yapılan BTK’nın incelemesinde bu sefer aynı telefon numarası 15 Mayıs’ta kesiliyor, veri vermiyor. Baktığımızda logların ya silinme ya da bilerek yazılmama durumunu görüyoruz. Bunlar da BTK’nın dosyalara nasıl müdahale ettiğini ortaya çıkartıyor. Mahkemeye kabul ettirdiğimiz taleplerden biri logların dondurularak dosya içerisinde saklanması. Çünkü bu dosya AİHM’e gidip gelene kadar birçok veri silinmiş olacaktı. Zaman itibariyle 10 yıllık saklama süreleri var. En azından logların dondurularak, BTK’dan silinmeyerek daha sonrasında uluslararası mahkemeler sonucunda bir dönme ve yeniden yargılanma süreci olursa, bu süreç içerisinde bizim verilerimiz silinmemiş olacak” dedi.
Faillerin vareste tutulmadıkları halde “güvenlik” gerekçesi öne sürülerek keyfi bir şekilde duruşmaya katılmadıklarını kaydeden Özüm, faillerin herhangi bir güvenlik sorunlarının olmadığını da sözlerine ekledi. Yakalandıklarında ellerinde atış artığı bulunan iki failin tutuklanmadığının altını çizen Özüm, mahkemenin bu delilleri değerlendirmediğine dikkat çekti. İddia makamının bir savunma makamı gibi davrandığını sözlerine ekleyen Özüm, “Katılan vekillerin taleplerini yerine getirmemek için ellerinden geleni yapıyorlar. Savunma avukatları, yapmış oldukları savunmada ayrımcı bir dil kullanıyorlar. Mahkemede Kürt ve Türk’ün nasıl iyi anlaştığına dair hikayeler, ‘Bizim de Kürt komşularımız var biz çok iyi anlaşıyoruz’ gibisinden ayrımcı bir dil kullanarak saçma bir şekilde ilerlemeleri var. Bunu kabul etmiyoruz. Yine delil ve bulgulara rağmen kişilerin tutuklu yargılanmaması süreci zorlayan bir durum” diye belirtti.
‘Polisler faillerle aile ilişkisi kurmuş’
Irkçı saldırı davasından tutuklu bulunan Ali Keleş ile annesi Fadimana Keleş arasında cezaevinde yapılan telefon görüşmelerine vurgu yapan Özüm, Mehmet Altun için kullanılan “Öteki devlete sırtını dayadı” sözüne işaret etti. Buradaki “Öteki ve “devlet” kavramını çok sorguladıklarını dile getiren Özüm, bunun yanıtını alamadıklarını belirtti. Konuşmalarda polisin Keleş ve Çalık ailesine korumaya dönük içgüdüsel yaklaşımları olduğuna dikkat çeken Özüm, “Polisin korumanın yanı sıra tarlaya gidip salatalık topladığını, çocuklarına baktığını görüyoruz. Hatta Ali Keleş’in ‘Yevmiyelerini verdiniz mi?’ şeklinde bir sorusu oluyor. Bunun üzerine annesi, ‘Evet evet fazlasıyla veriyoruz’ diyor. Polisler bir koruma sürecinin yanı sıra onlarla bir aile ilişkisi kurmuş. 12 Mayıs saldırısının ardından Dedeoğulları ailesine yönelik sadece görevlerini yapan bir yaklaşımları olsaydı biz sadece 8 ACM’de görülen ‘Kasten yaralama, insan öldürmeye teşebbüs’ dosyasını konuşacaktık. Bir ailenin katledilmesini görmeyecektik. Devletin herhangi bir korumasını Dedeoğulları ailesi açısından görmedik. Devlet, kolluk bu süreçte Keleş ve Çalık ailesinin yanında” şeklinde konuştu.
Tek tanık olduğu iddia edilen kişi olay sırasında orada değilmiş!
Irkçı saldırı davasının görüldüğü Konya 8’nci Ağır Ceza Mahkemesi’nde de çok sayıda yeni delilin açığa çıktığını vurgulayan Özüm, bir önceki celsede 12 Mayıs saldırısının tek tanığı olarak dinlenen ve “sütçü” olarak bilinen Ahmet Ardıç isimli kişinin yalan beyanda bulunduğunun açığa çıktığının altını çizdi. Özüm, “Ahmet Ardıç, olay esnasında oradan geçtiğini, Keleş ve Dedeoğulları ailesinin kavga ettiğini ve polise kendisinin haber verdiğini söyledi. Çelişkileri geçen celse içinde düşmüştü ama bu celse Ahmet Ardıç isimli tanığın HTS kayıtları geldi. Bu kayıtlara göre çok tuhaf bir şekilde Ahmet Ardıç 155’i aradığında telefonu köye iki kilometre uzaklıktan bir yerde sinyal veriyor. Bu da orada hiç olmadığını gösteriyor. Ondan sonra öncesinde ve sonrasın sıklıkla aramaları var ve aramaları hep Keleş ailesiyle. Ama o gece Hasanköy’e gelmediği çok net, oradan hiç sinyal vermiyor. Burada yalan tanıklık ortaya çıkıyor. Bizim en çok sorduğumuz ‘Kavga nerede gerçekleşti?’ sorusuna Ahmet Ardıç sokakta gerçekleştiğini söylüyordu. Bunun da yalan olduğu ortaya çıktı. Ahmet Ardıç’ın yalan tanıklığının yanı sıra savcılığa ifade vermeye geldiğinde polislerin kendisini defalarca aradığını söylüyor ama yabancı bir numaranın aramadığı net bir şekilde ortada. Hatta o gün içinde Çalık ailesinden diğer dosyanın sanıklarından Mevlüt Çalık ile Savcılığa gidip ifade verene kadar sürekli bir görüşmesi var. Bu da nasıl yanlı bir şekilde tanıklık yaptığının başka bir göstergesi. Geçen celse olduğu gibi bu celse de yalan tanıklıktan ve suçluyu kayırmaktan suç duyurusunda bulunulmasını talep ettik. Ama mahkeme bunu hükümle birlikte değerlendireceğini söyledi” sözlerine yer verdi.
Keleş ailesinin silahları araştırılmamış
12 Mayıs saldırısında olay yerine ilk giden ve tutanak tutan iki polisin de duruşmada tanık olarak dinlendiğini kaydeden Özüm, iki tanığın da kendi arasında çeliştiğini belirtti. En büyük çelişkinin olay yeri inceleme ekibinin olaydan üç saat sonra çağrılması olduğunu sözlerine ekleyen Özüm, “Elektrik veya yangınla ilgili bir sürecin doğma ihtimalinden kaynaklı olay yeri inceleme ekibi çağırılıyor. Aile ‘Biz baskıladık olay yeri inceleme ekibi gelsin diye’ diyordu. Tutanak saatlerinde iki farklı saat ortaya çıkıyor. Serpil Dedeoğulları’nın 22.03’te ilk kolluğu araması var ‘Bize saldırdılar’ diyerek. 22.12’de Ahmet Ardıç’ın araması var ve kendilerinin hatırlamadığı 22.00 sularında geldiklerini söylüyorlar. Ardından avukatların sorması üzerine Dedeoğulları’nın yaralı bir şekilde bahçenin içinde olduğunu ve Keleşlerin de kendi evlerinde olduğunu söylediler. Yaralılar, kan izleri, fişekler hepsi Dedeoğulları’nın bahçesinin içindeydi, sokakta değildi. Ayrıca bahçenin içinde sopalar vardı. Bir polis ‘Biz olay yeri inceleme gelmeden sopaları topladık’ dedi. Bu da delil karartmaya giren, delillerin yerini değiştirmeye giren bir durum. Olayın örgü biçimini değiştiriyor. O yüzden polis tutanağında sopalar bulunurken, olay yeri inceleme tutanağında sopaların bulunmaması gibi bir durum var. Nerede bulunduğuna dair net bir veri yok. Ama polislerden biri net bir şekilde ‘Bahçedeki sopaları ben topladım’ dedi. Olay yeri inceleme tutanağında 6 fişeğin çıkma durumu var. 2 tanesi Dedeoğulları ailesinin kendi silahından çıkan fişekler. Ama 4 fişeğe karşı bir değerlendirme yapılmamış çünkü uyumlu değil. 4 fişeğe karşı Keleş ailesinin silahlarından bir değerlendirme yapılmamış. Kolluk, devlet, savcılık soruşturma aşamasında o dört fişeği hiç merak etmemiş” ifadelerini kullandı.
Hasan Yavuz olayın tek tanığı olarak iddia edilen Ahmet Ardıç’ı aramış!
Sadece “sütçü” olarak adlandırılan tanığın değil diğer tanıklarında yalan beyanda bulunduklarının altını çizen Özüm, Şerife Çalık’ın Konya 8’nci Ağır Ceza Mahkemesindeki tanıklığında yalan beyanda bulunduğunu aktardı. Şerife’nin evlerinden baktığında 12 Mayıs’taki saldırı anını görebildiğini ifade ettiğini kaydeden Özüm, bunun mümkün olmadığına işaret etti. Özüm, “Evi o kadar terste ve uzakta ki Dedeoğulları ailesinin kameralarından da bakıldığında evinin arkası Dedeoğulları ailesinin evini görüyor ve oradan görebilme imkanı yok. Yalan tanıklıkların hepsi ardı ardına devam ediyor. Sütçü Ahmet Ardıç ile bağlantılı olan bir kişi daha var. Yine Hasanköy’de Hasan Yavuz isimli kişi. İlk olay olduğunda Hasan Yavuz, olayı bildirmek için düşündüğümüz Ahmet Ardıç’ı arıyor. Ahmet Ardıç ondan sonra Osman Keleş’i arıyor, 155’i arıyor ve daha sonra Veli Keleş’i arıyor hiç orada olmadan. Biz Hasan Yavuz’un da tanık olarak dinlenmesini talep ettik. Ayşe Keleş’ Hasan Yavuz’u sorduğumuzda ‘Uzaktan köylümüz’ demişti. Öyle anlıyoruz ki o da olayı görenlerden biri. Mahkeme bu talebimizle ilgili hiçbir hüküm kurmadı. Mahkeme genel anlamda herhangi bir şeyle ilgili hüküm kurmadı” diyerek mahkemenin tavrını eleştirdi.
Fail savcıyla işbirliğini itiraf etmiş!
Ayşe Keleş, Ali Keleş ve Veli Keleş’in Çetin Dedeoğulları, müşteki ve katılanlara yönelik CİMER’e yaptıkları başvuruları hatırlatan Özüm, “Ayşe Keleş ‘Dağda yapamadıklarını duruşma salonunda yapmaya çalışıyorlar’ diyerek CİMER’e şikayette bulundu. Davayı siyasete kimin çektiği burada çok net bir şekilde belli oluyor. HSK, avukatlara savunma için belgeleri gönderdiğinde biz avukatların şikayet edildiğini öğreniyoruz. Yine şikayet edenlerden Ali Keleş (Harun oğlu kuyumcu olan) ‘Ben Keleş ailesinin uzaktan akrabasıyım. Onlar cezaevine düştüklerinde yardımcı olmak istedim’ diyor. Buraya kadar insani şeyler anlatıyor. Ama ardından, ‘Ben gidip dosya savcısıyla görüştüm ve daha sonrasında tahliyeler oldu. Onları tahliye ettirdim’ diyor. Bunları biz değil kendisi Cumhurbaşkanlığına söylüyor. Biz bunu yeni öğreniyoruz. Avukat arkadaşlarımıza savunma amaçlı belgeler geldiğinde öğreniyoruz. Bu sadece bu dosya için değil Konya Adliyesinde görülen bütün dosyalar bakımından herhangi bir sanık veya tanıkla görüşülebiliyor ve birilerinin tahliye durumu oluyor. Kişi şikayetindeki söylemlerde çok haklı çünkü görüştüğü tarihten sonra tahliyeler oluyor. Bir pazarlık girdi işin içine. Bu bizim değil kendi iddiaları” diye konuştu.
‘Devletin aile ile ilişkisi çok net açığa çıkıyor’
Dosyada yer alan Whatsap görüşmelerinde savcının “İki kişi suçu üstlensin diğerlerini tahliye ettireceğim” dediğini aktaran Özüm, Ali Keleş ile annesi ve eşi arasında cezaevinde geçen konuşmaların bu durumu doğruladığını dile getirdi. Özüm, “ Henüz iddianame aşamasındayken, ‘Daha sıranız gelmedi sizleri de çıkaracaklar’ demeleri ile devletin Keleş ve Çalık ailesi arasındaki süreci çok net ortaya çıkıyor. Buna karşın Dedeoğulları ailesi ve avukatlarına soruşturmalar açılıyor ve bir baskı kurma ve dosyayı kapatma aracı olarak kullanılıyor. Burada soruşturma savcısı, başsavcı vekili, iddia makamında oturan savcılar ve Konya Cumhuriyet Başsavcısı sorumlu. Bunların araştırılmasını istediğimizde dosyayla ilgili olmadığı gerekçesiyle reddedildik. Savcılık makamının pazarlıklarıyla alakalı susmayacağız. Buna dair HSK suç duyurularımız, şikayetlerimiz olacak. Ayşe Keleş’in kendince ortaya koyduğu iddialara dair suç duyurumuz olacak. BTK suç duyurularımızı hazırladık. Süreç karartılarak devam etti. O yüzden bu dosyanın önemli olduğunu düşünüyoruz ve kamuoyunun bu dosyayı sahiplenmesi için çağrıda bulunuyoruz” şeklinde konuştu.
Fail Mehmet Altun’un Almanya bağlantısı ortaya çıktı
Mehmet Altun’un otellerde kalması, çok fazla para harcaması, kredi çektiğini iddia edip kredilerin nereden çekildiğine dair belgelerin hala dosyaya gönderilmemiş olması ile alakalı ellerinde birçok veri olduğuna dikkat çeken Özüm, sözlerini şöyle sonlandırdı: “Onur Gencer ile benzer birçok şey var. Bizce tetikçi Mehmet Altun, tetikçi Onur Gencer ile aynı rehabilitasyon merkezlerine tabi tutulmuş. Mehmet Altun’un Almanya ile bağlantıları ortaya çıktı. HTS kayıtlarında otelde birlikte kaldığı kişiler arasında hep Almanya ile bir görüşme ve Almanya bağlantısı olan Doğan Söylemez adlı Almanya vatandaşı biriyle birlikte kaldığı söyleniyor. Biz hala Doğan Söylemez, Uğur Yarcı ve birlikte kaldığı kişilerle alakalı tam bir şey öğrenemedik çünkü ulaşılamayanlar var. Ve bu tanıklar talimatlarla dinleniyor. Bütün otellerde birlikte kaldığı kişiler araştırıldı. Ancak mahkemenin üzerine gitmediği tek bir isim var, o da Doğan Söylemez. Bir sonraki celsede de Doğan Söylemez üzerine gitmemiz gerekiyor. Deniz Poyraz dosyası ile benzerliklerinin fazla olduğunu söyleyebiliriz.”