Farklı yaşamlar aynı sözde buluşuyor: Özgürlük (24)
- 09:02 24 Kasım 2025
- Dosya
TJA’lı Aylin Karakaş: Hedef şiddete karşı daha çok komün örgütlemek
Gülistan Gülmüş
RIHA - Kadına yönelik her türlü şiddetin önüne geçmek için daha çok komün örgütleme hedefleri olduğunu belirten TJA aktivisti Aylin Karakaş, “Şiddeti engellemek, geriye çekmek ve şiddete karşı alternatif özgürleştirici mekanlar oluşturmak, hafızalar oluşturmak bizler açısından bir sorumluluk, bir öncülük görevi” dedi.
Kadına yönelik şiddet farklı boyut ve biçimleriyle her geçen gün derinleşen ve normalleştirilmeye çalışılan bir kriz olmaya devam ediyor. Dünyanın her yerinde, özellikle özel ve sıcak savaşın hakim olduğu Orta Doğu’da kadınlara yönelik şiddet her yönü ile tırmanıyor. Bununla beraber kadınlar da şiddetin her türlü yöntemine karşı örgütlenerek çözüm üretme, dayanışma ağını genişletme çalışmalarını hız kesmeden sürdürüyor.
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın, “Kadın özgür olmadan toplum da özgür olmaz” ifadesini kendilerine, “Yolun başlangıcı” olarak gören kadınlar mücadele ağlarını genişletiyor. Bu ağları genişletme hedefinde olanlardan biri de Tevgera Jinên Azad’da (TJA) çalışma yürüten kadınlar. 25 Kasım Uluslararası Kadına Şiddetle Mücadele Günü’ne giderken TJA aktivisti Aylin Karakaş değerlendirmelerde bulundu.
‘Şiddetin biçimini ve nereden geldiğini normalleştirmemek gerekiyor’
Aylin Karakaş, ilk olarak 25 Kasım’ın anlam ve önemine, bu günün nasıl ilan edildiğine dair hatırlatmalarda bulundu. Aylin Karakaş, devamında kadına yönelik şiddetin günümüzde farklı boyutlarıyla artarak devam ettiğini belirterek “Şiddet biçimleri katmanlaşarak devam ediyor ama elbette ki en belirgin olan kadın katliamları, engellenmesi gereken şiddet biçimlerinden bir tanesi bu.
Şiddet kadınlarda kimlik, nitelik aramıyor. Yani yoksul olmanız, zengin olmanız, okumuş olmanız, okumamış olmanız ya da hangi aileden, hangi yerden, hangi partiden, hangi ideolojiden geldiğinizi çok ayırt etmeksizin bütün şiddet biçimleriyle karşılaşan bir kadın gerçekliği var. Bu anlamda toplumsal dinamikleri değerlendirirken bütünlüklü olarak ele almak lazım ve burada çok ayırt edeceğimiz bir durum söz konusu değil. Şiddetin biçimini ve nereden geldiğini normalleştirmemek gerekiyor” dedi.
Şiddet kadınlarda kimlik, nitelik aramıyor. Yani yoksul olmanız, zengin olmanız, okumuş olmanız, okumamış olmanız ya da hangi aileden, hangi yerden, hangi partiden, hangi ideolojiden geldiğinizi çok ayırt etmeksizin bütün şiddet biçimleriyle karşılaşan bir kadın gerçekliği var. Bu anlamda toplumsal dinamikleri değerlendirirken bütünlüklü olarak ele almak lazım ve burada çok ayırt edeceğimiz bir durum söz konusu değil. Şiddetin biçimini ve nereden geldiğini normalleştirmemek gerekiyor” dedi.
‘Dünyada hiçbir ezilenin olmaması gerekiyor’
Kadına yönelik her türlü şiddete çözüm bulabilmek adına şiddetin ilk olarak nasıl ve ne zaman başladığına bakmak gerektiğine, kadın köleliğinin tarihte nasıl oluştuğuna bakmak gerektiğine işaret eden Aylin Karakaş, “İlk kölelik sisteminin nereden başladığını görerek oradan özgürlüğü ya da adaleti ve eşitliği örebileceğimizi görmemiz gerekiyor. Şimdi biz bu sarmalı geriye döndürerek baktığımızda vardığımız yer kadın köleliğinin kendisi oluyor. Bunun içinde hem mitolojiler çağında, hem dinler çağında, hem de kapitalizmin kendisinde bütün toplumsal değerlerin altüst oluşunda mutlaka bir kadın gerçekliği söz konusu. Bu anlamıyla kadının köleliği, kadının ezilmesi toplumsal bütün değer yargılarını etkiliyor ve belirleyen noktaya geliyor. Temelinde eğer eşitlik ve adalet sağlanacaksa yani düşünülen, hayal edilen, taahhüt edilen dünyada hiçbir ezilenin olmaması gerekiyor” ifadelerini kullandı.
‘Sayın Öcalan’ın jineolojî perspektifini ortaya koymasında önemli bir durum var’
Aylin Karakaş, kadının tarihin başlangıcındaki yerinin yanılgılı bir biçimde anlatıldığını, bunun belirlemesini de Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın yaptığını söyledi. Aylin Karakaş, bu belirlemeye dair şunları belirtti: “Sayın Öcalan'ın, jineolojî perspektifini ortaya koymasında önemli bir durum var. Çünkü yaşadığımız bütün coğrafyaya, bütün bilimlere, bütün hakikatlere bir erkek penceresinden bakma, yanılgılı bir tarihten bakma dayatılıyordu ama jineoloji perspektifi bize toplum sosyolojisinin kadın gerçekliği, kadın hakikati üzerine okunması, buradan mercek tutulması gerektiğini öğretiyor. Tabii ki bu bizler açısından yeni bir süreç. Binlerce yıldır ezberletilmiş tahakküm ilişkilerini bir elekten geçirmek, kendi tarihine yeniden bakarak, onu öğrenerek, belki bir arkeoloji kazısını yaparak yeniden yorumlamak ve doğruya, hakikate buradan ulaşmak bizler açısından önemli bir eşik. Bu anlamda kadın özgürleşmeden toplum özgürleşmez meselesi bize biraz tarihsel perspektifin ne kadar önemli olduğunu gösteriyor. Bizim yapmak istediğimiz de açıkçası bu çünkü kendi geçmişini bilmeyen, kendi tarihini bilmeyenin geleceği öğrenemeyeceği gerçekliğiyle burada karşılaşıyoruz.”
‘Mücadeleyi yükseltme gayesi içerisindeyiz’
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın perspektifinin 25 Kasım’la kesişim halinde olduğunu, dünyanın bütün kadınlarını aynı mücadele hattında bir araya getirdiğini kaydeden Aylin Karakaş, “Kadınlar ezenin karşısında yekpare bir noktada duruyor ve talepleri toplumun özgürleşmesine dönüktür. Şimdi önderliğimizin ifade ettiği, ‘Kadın özgürleşmeden toplum özgürleşmez’ perspektifi de 25 Kasım'da temsili bir güne kavuşturuyor. Biz 25 Kasım'da tüm şiddet biçimlerine karşı, tüm ezenlere karşı, egemenlere karşı, sadece kendimizi sınırlamadan bütün ezilen kadınlar için mücadeleyi yükseltme sözü veriyoruz ve bunun için de sokaklara sokaklardayız, alanlardayız. Mücadeleyi yükseltme gayesi içerisindeyiz. Bunu yaparken de çocuk tecavüzlerine karşı, doğa talanına karşı diğer azınlıklara karşı ses olmaya sesi olmayanlara ses vermeye ilişkin bir mücadele gerçekliğimiz var” dedi.
Kadın komünlerinin oluşturulmasına daha fazla zaman ayıracaklar
“Hak talep edilmez, alınır” söyleminin kendileri için önemli olduğunu vurgulayan Aylin Karakaş, kadınların kendi alanlarını yaratması açısından dayanışma ağını genişletmesi gerektiğini belirtti. Aylin Karakaş, “Mesela kadın komünlerini kurmak bizler açısından yeni bir perspektif değil belki ama örgütlendirilmesi için daha fazla zaman ayıracağız. Çünkü bir kadın derneğinin, bir kadın hareketinin her mahalledeki, her sokaktaki şiddet gören kadına ulaşması çok mümkün değil. Bunun için yerel örgütlülükler çok belirleyici. Kadın komünlerinin, kadın dayanışma ağlarının oluşması çok önemli. Bu anlamıyla biz yaptığımız kadın atölyelerinde, kadın buluşmalarında gittiğimiz her köyde, her sokakta, değil, şiddet daha gelmeden şiddeti engelleyecek, şiddeti ortadan kaldıracak toplumsal değişim dönüşüm alanlarını yaratması gerektiğini düşünüyoruz. Bu anlamıyla bizler açısından kadın dayanışma komünleri ve hani bunun ismi değişebilir, formatı değişebilir, biçimi değişebilir. Önemli olan onun perspektifidir” sözlerini kullandı.
‘Şiddete karşı alternatif mekanlar oluşturmak öncülük görevi’
Aylin Karakaş son olarak şiddete karşı mücadele ve dayanışmaya dair yaptıkları toplantılara dair detaylar paylaşırken, almaları gereken sorumluluklara dair şu ifadelere yer verdi: “Günlerdir mahallelerde, köylerde kadın toplantıları, kadın atölyeleri alıyoruz. Ve şiddeti aslında tanımlayamayan bir kadın gerçekliği de söz konusu oluyor. Yani gördüğü şiddeti normalleştiren bir egemen zihniyet var. Şiddeti engellemek, geriye çekmek ve şiddete karşı alternatif özgürleştirici mekanlar oluşturmak, hafızalar oluşturmak bizler açısından bir sorumluluk, bir öncülük görevi. Bu anlamıyla biz bu 25 Kasım'a böyle de bir anlam atfediyoruz. Mücadelemizi bu anlamıyla yükseltmeyi ve 25 Kasım'ın kendisini bu mücadeleyi gerçekten sonuca götürme, başarıya ulaştırmada bir başlangıç noktası da görüyoruz.”








