9 yılın ardından: Yıkıntılar arasında süren direniş ve bitmeyen umut

  • 09:04 14 Aralık 2024
  • Güncel
 
Gülistan Gülmüş
 
ŞIRNEX - Cizîr ve Silopiya’da 2015 yılında özyönetim direnişiyle beraber başlayan abluka ve katliamlar, Kürt halkının katliamlara karşı direniş destanına dönüştü. Yıkıntılar arasında yaşam mücadelesi veren aileler, kaybettikleri yakınlarının acısını unutmazken, barış ve adalet arayışından asla vazgeçmiyor.
 
Cizîr (Cizre), 2015 yılında başlayan özyönetim direnişi ve aylarca süren abluka boyunca yalnızca bir çatışmanın değil, katliamlara karşı bir direniş destanının adı oldu. Devletin tanklarla, keskin nişancılarla ve ağır silahlarla ablukaya aldığı mahallelerde, halkın varoluş mücadelesi onur ve acının iç içe geçtiği bir tarih sayfası olarak hafızalara kazındı. Bombaların gölgesinde yankılanan zılgıtlar, yıkılan evlerin arasında sesi ve halkın tükenmeyen umutlarının bir ifadesine dönüştü.
 
14 Aralık 2015’te, dönemin Şırnak Valisi Ali İhsan Su’nun “güvenlik” iddiasıyla verdiği talimat üzerine, Şirnex’ın Cizîr ve Silopiya ilçelerinde sokağa çıkma yasağı ilan edildi. Yasağın hemen ardından başlayan saldırılarda, polis ve askerin açtığı ateş sonucu aralarında çocuk, kadın ve yaşlıların da bulunduğu yüzlerce kişi hayatını kaybetti. Cenazelerin birçoğu tanınamayacak hale gelirken, mahalleler ağır silahlarla yerle bir edildi. Çatışmalar sırasında su boruları patlatıldı, elektrik hatları kesildi ve halk açlık, susuzluk ve ölümle baş başa bırakıldı. Yasaklar nedeniyle binlerce kişi göç etmek zorunda kalırken, geride kalanlar yıkık duvarların gölgesinde direnişin izlerini taşıyan bir hayatın yükünü taşımaya devam ediyor.
 
Bugün bile, pek çok insan, yıkılmış ve harap olmuş binaların gölgesinde yaşanan travmaların izleriyle mücadelesini sürdürüyor. Cizîr ve Silopiya’da yakınlarını kaybedenler ve saldırıların tanıkları olan ailelerle bir araya geldik.
 
 
‘Çocuk, kadın demeden katlettiler’
 
İlk olarak, Cizîr’de Nur Mahallesi’nde, evinin balkonunda keskin nişancı kurşunuyla katledilen Mehmet Tekin’in eşi Devlet Tekin’i ziyaret ediyoruz. O gün yaşananları anlatırken, sesi acı ve öfke dolu. Eşinin balkona çıktığı sırada vurulduğunu söyleyen Devlet Tekin, gözyaşları içinde sözlerine şöyle devam ediyor: “Savaşları ve çatışmaları ile içimize girdiler. Çocuk, kadın demeden kapılarımızın önünde durarak insanları katlettiler. Ben yukarıdaydım, aşağı indim. Ben yukarıya çıkana kadar keskin nişancı eşimi vurmuş, öldürmüş. Çocuklarım da korkudan kapıların arkasına saklanmıştı. Çok üzülmüştüm. Bugüne kadar da ne unuttum ne de unuturum. Hakkımız yerde kalmasın. Bizler unutulsun istemiyoruz. Kimin ne yaptığı belli, her şey ortada. Anonslarla bizlere, ‘Pencere ve çevresine çıkmayın’ dediler. Bizim mahallelerimizde neler olmadı ki? Şu ana kadar evimizi hiç değiştiremedik ve burada olmak bizim psikolojimizi bozuyor. Ne bizim ne de başkasının ahı yerde kalmasın. Hepimizin öfkesi bir.”
 
Katledilen eşi için ‘Pencere kenarına gitmeseydi’ karşılığı
 
Eşinin katledilmesinin ardından adalet arayışıyla dava açan Devlet Tekin, mahkeme sürecinde eşine yönelik “Pencere kenarına gitmeseydi” şeklinde kullanılan ifadeye dikkat çekiyor. Bu sözlerin acısını daha da derinleştirdiğini belirten Devlet Tekin, yaşadığı zorlukları şu cümlelerle anlatıyor: “Çocuklarıma ben bakmaya başladım. Fındık, fıstık toplamaya gittim. Şu ana kadar bana hiçbir yardım gelmedi. Benim ne geleceğim var şimdi? Mahkemeye başvurduk. Mahkemede katledildiği kabul edildi ve ‘Pencere kenarına gitmeseydi’ denildi. Çok öfkelendim. 7 çocuğuma da kendim baktım. Onları büyütene kadar da çok mücadele ettim.”
 
 
‘Yüreğimiz öfke dolu’
 
Cizîr’deki direniş sürecine tanıklık eden Cudi Mahallesi esnafı Behiye Dalmış, o karanlık günleri büyük bir acıyla hatırlıyor. Yaşadıklarını anlatırken, hem hüznü hem de öfkesi sözlerine yansıyor: “Bir anda etrafımızda tanklar birikti. Saldırılar başlayınca biz de buradan kaçtık. Döndüğümüzde ise her yer harabeydi. Evler yıkılmıştı, bizim de evimiz çökmüştü. Evimin bütün camları kırılmıştı. İçeri girmek isterken yere düştüm ve ayağım kırıldı. Şırnak’a gidip ayağımı ameliyat ettirdim. Birçok kişi şehit düştü. Çok üzüldük, nasıl üzülmeyelim? Yüzlerce çocuk perişan oldu. Anne ve babaları ile beraber bizlerin de yüreği öfke ile dolu. Biz ne yaptık da başımıza bunlar geldi diye sorup durduk. Bizler yine de barış olsun, dünya güzelleşsin demekten vazgeçmedik.”
 
‘Ölene kadar unutmayacağız’
 
 
Silopiya’da, 5 Ocak tarihinde Seve Demir ve Fatma Uyar ile birlikte katledilen Pakize Nayır’ın annesi Behiye Nayır, 9 yıl önce yaşananları yüreğindeki acıyla dile getiriyor. O günlerin ağırlığını hâlâ taşıdığını belirten Behiye Nayır, yaşadıklarını şu sözlerle anlatıyor: “Üzerinden 9 yıl geçti, ancak bizler hâlâ o katliamı, vahşeti unutamıyoruz, ölene kadar da unutmayacağız. 9 yıl önce yaşanan katliam, bugün Suriye’de yaşanıyor. Neden yapıyorlar? Çünkü biz Kürdüz. Biz Kürtlüğümüzle gurur duyuyoruz. Biz davamızın peşindeyiz. Biz kimseye haksızlık yapmadık. Çocuklarımız da, kendilerini ve bizi korumak istediler. O vahşeti, katliamı içimize, köyümüze getirdiler. Köylerimizi mahvettiler. Daha önce 90’lı yıllarda köylerimizi yaktılar, sonra şehrimize girdiler. ‘Demokrasi’ dedik, bu defa da şehirlerimizi yıkmaya başladılar. Çocuklarımız, kendilerini hendeklerde korumaya başladılar.”
 
‘Acısı hâlâ taze’
 
 
Behiye Nayır, kızı Pakize Nayır’ın katledilme haberini aldıktan sonra yaşadığı derin acıyı anlatırken, sözü saldırıların devam ettiği Kuzey ve Doğu Suriye’ye getiriyor. Kızının son anlarını ve ardından yaşananları şöyle dile getiriyor: “Pakize’nin öldüğünü televizyondan öğrendim. Yılbaşı gecesinde beni aramış, ‘Yılbaşını kutluyoruz’ demişti. Yılbaşının üzerinden beş gün geçti. Gece beni aradı, ‘Savaş falan kalmadı, biz de milletvekillerinin yanındayız’ dedi. Sonra biz de uyuduk. Sahurda kalktık, televizyonu açtık. Onun fotoğrafını gördüm, ‘Pakize, Seve ve Fatma’dan haber alınamıyor’ denildi. Gece şehadetlerini öğrendik. Seve yaralanmış, Pakize ambulansı aramış, herkesi aramış ama yardım edilmesine izin verilmemiş. Neden oraya gidip ikisini de infaz ettiler? Onlara hakkımızı helal etmiyoruz. Bu zulme ortak olan Kürtlere de hakkımızı helal etmiyoruz. Pakize’nin öldüğünü duyduğumda bayıldım, hâlâ acısı taze. Sadece kendi acım yok, şu anda Rojava’da da çocuklar katlediliyor. Onları öyle görünce de çok üzülüyorum. Geçen gün katledilen kadınlar için sabaha kadar gözüme uyku girmedi. Kürtlerle neden diyalog kurmuyorlar? Artık barış olsun istiyoruz. Bizim çocuklarımız öldü, başkalarınınki de ölmesin diyoruz.”