‘Umut hakkının yok sayılması toplumun barış hakkının inkarıdır’
- 13:44 15 Aralık 2025
- Güncel
AMED - İnsan Hakları Haftası kapsamında Diyarbakır 5 Nolu Cezaevi'ne dair açıklama yapan kurumlar, umut hakkının yok sayılması, toplumun barış ve gelecek hakkının da inkârı anlamına geldiğini vurguladı.
İnsan Hakları Haftası kapsamında İnsan Hakları Derneği (İHD), Özgürlük için Hukukçular Derneği (ÖHD), Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV), Amed Barosu, Rosa Kadın Derneği ve Amed Tabip Odası ortak açıklama yaptı. Amed'in Rezan (Bağlar) ilçesinde bulunan Diyarbakır 5 No’lu Cezaevi’nin insan hakları müzesi yapılmasına ve hafızanın silinmemesine dair cezaevinin önünde yapılan açıklamada, “Yüzleşmek iyileşmektir, Diyarbakır 5 No’lu Cezaevi insan hakları müzesi olsun” pankartı taşındı. Ortak hazırlanan metni ise ÖHD Şube yöneticisi Ahmet Güler okudu.
‘Uygulanan sistematik şiddet imha politikasına dönüşmüştür’
Cezaevlerinin yalnızca özgürlüğünden yoksun bırakılan bireylerin tutulduğu mekânlar olmadığını, aynı zamanda devletin insan onuruyla, toplumsal muhalefetle ve barış iradesiyle kurduğu ilişkinin en çıplak biçimde açığa çıktığı alanlar olduğunu söyleyen Ahmet Güler, “Türkiye hapishaneler tarihi ise ne yazık ki işkence, kötü muamele, sistematik şiddet ve cezasızlık pratikleriyle şekillenmiş karanlık bir hafızaya sahiptir. Bugün hapishanelerde yaşanan hak ihlalleri ile işkence ve kötü muamele uygulamaları geçmişten kopuk, geçici ya da istisnai değildir. Aksine, tarihsel bir sürekliliğin parçasıdır. 12 Eylül askeri darbesi döneminde Diyarbakır 5 No’lu Cezaevi’nde vücut bulan işkence rejimi, yalnızca bir döneme ait bir sapma değil, devlet aklının hapishane politikalarında kurumsallaştırdığı yönetim anlayışının en çarpıcı örneklerinden biridir. Burada uygulanan sistematik şiddet, bedeni, dili, kimliği ve iradeyi hedef almış; insan onurunu kırmayı amaçlayan bütünlüklü bir imha politikasına dönüşmüştür” dedi.
‘Sürecin en önemli muhataplarından biri Sayın Abdullah Öcalan’dır’
Özellikle yüksek güvenlikli cezaevleri ile S, Y ve R tipi cezaevlerinin, tecridin esas alındığı, sürekli gözetimin dayatıldığı ve sosyal temasın neredeyse tamamen ortadan kaldırıldığı modern işkence mekânları haline geldiğini vurgulayan Ahmet Güler, cezaevlerinin sadece tutsaklar için değil; toplumu, demokratik siyaseti ve barış umudunu hedef alan bir tecrit politikasının somutlaştığı alanlar olduğunu dile getirdi. Ahmet Güler, “27 Şubat itibariyle kamuoyuna yansıyan ve barış ile demokratik toplum perspektifini esas alan sürecin ilerleyebilmesi, diyalog ve müzakere kanallarının fiilen açık olmasına bağlıdır. Bu sürecin en önemli muhataplarından biri olan Sayın Abdullah Öcalan’ın uzun süredir özgürlükten ve etkili iletişimden yoksun bırakılması, insan onuruna dayalı yaşam haklarının ağır ihlali niteliğindedir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihatlarıyla güvence altına alınan umut hakkı, yalnızca bireysel bir hak değil; barışçıl çözüm ve demokratik toplumun inşası açısından da temel bir güvencedir. Umut hakkının yok sayılması, toplumun barış ve gelecek hakkının da inkârı anlamına gelmektedir” diye kaydetti.
Ortak talepler şunlar:
"* Umut hakkı, barışçıl çözüm ve demokratik toplumun inşasının hukuki güvencelerinden biri olarak tanınmalı; süresiz ve mutlak özgürlük kısıtlamalarına dayalı infaz uygulamalarına son verilmelidir.
* Hapishanelerde işkence ve kötü muameleye yol açan tüm uygulamalar derhal sona erdirilmelidir.
* Tecrit uygulamaları kaldırılmalı; insan onurunu esas alan, şeffaf ve demokratik bir infaz rejimi tesis edilmelidir.
* İşkence suçlarına ilişkin cezasızlık politikasına son verilmelidir.
* Geçmişten bugüne hapishanelerde yaşanan ihlallere ilişkin hakikat ve yüzleşme mekanizmaları oluşturulmalı; toplumsal hafıza ve adalet birlikte inşa edilmelidir.
* Hapishaneler, barış ve demokratik çözüm sürecinin önünde bir engel olmaktan çıkarılmalıdır.
* İşkenceyle yüzleşmeden demokrasi kurulamaz. Hakikat olmadan barış inşa edilemez. Yaşamı ve insan onurunu esas alan bir gelecek, ancak bu karanlık mirasla hesaplaşmayla mümkündür."







