Ayşegül Doğan: Komisyon, Sayın Öcalan’la görüşmenin formülünü bulmalı

  • 11:04 9 Eylül 2025
  • Siyaset
ANKARA - DEM Parti Sözcüsü Ayşegül Doğan, komisyonun hâlâ bir yol haritasının olmamasını eleştirerek, “Komisyon gecikmeden Sayın Öcalan ile görüşmenin formülünü bulmak zorunda” dedi.
 
Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Sözcüsü Ayşegül Doğan, güncel gelişmeler ve Merkez Yürütme Kurulu’nda (MYK) alınan kararlara ilişkin, partisinin genel merkez binasında düzenlediği basın toplantısında konuştu.
 
 ‘Anti demokratik uygulamalar il kongrelerine kadar ulaştı’
 
CHP’ye yönelik kayyım uygulamalarıyla konuşmasına başlayan Ayşegül Doğan, hukuksuzlukla karşı karşıya olduklarını belirtti. Ayşegül Doğan, “Öyle ki, halk iradesine darbe yapılarak belediyelere atanan kayyımlarla tezahür eden anti demokratik uygulamalar, artık il kongrelerine kadar ulaşmış durumda. Kayyımcı zihniyet, kötücül bir zihniyettir. Kayyım yıkımdır dedik, kötülüktür dedik. Bir il kongresinin iptali istemiyle hukuk mahkemelerine dava açılamaz. Bu, tartışma götürür bir konu değil. Bu açıdan baktığımızda da bu karar hukuk dışı ve meşru değil. Açılması halinde de hukuk mahkemelerinin, eğer hukuk devleti iddianız varsa, bu davaları görevsizlik sebebiyle reddetmeleri gerekiyor. Ancak biz burada böyle bir durumla karşı karşıya değiliz. Niye? Çünkü yapılmak istenen aslında muhalefete siyaset sahnesinde yeni bir dizayn. Bunu açıkça görüyoruz. Pek çok adımı da şu ana kadar atıldı” dedi.
 
 ‘Mesele CHP değil, demokrasi meselesidir’
 
Usulsüzlük iddialarının karara bağlanma yetkisinin Yüksek Seçim Kurulu’nda olduğunu belirten Ayşegül Doğan, “Ancak buna rağmen İstanbul 45’inci Asliye Hukuk Mahkemesi, CHP’nin İstanbul 38’inci Olağan İl Kongresi’ni iptal edebiliyor. Bununla da yetinmiyor; il başkanını ve il yönetimini görevden alıyor ve yerlerine geçici bir kurul atıyor. Mahkeme, görevli ve yetkili olmadığı bir konuda karar veriyor. Sonra da bu kararın Türkiye kamuoyuna hukuki bir karar olduğunu, bunun demokratik bir karar olduğunu, bunun meşru bir karar olduğunu anlatmaya çalışıyorlar ya da buna inandırmaya çalışıyorlar.
 
Şimdi biz bu nedenle diyoruz ki: Hangi siyasi partiye yönelik olursa olsun, biz bu anti demokratik uygulamaların karşısındayız. Çünkü mesele CHP meselesi değil, mesele Türkiye’nin demokrasi meselesi. Olayı böyle ele alıyoruz. Bu sebeple de bunun karşısında duruyoruz, buna karşı mücadele ediyoruz. Bu, CHP’yi savunmak ya da savunmamak gibi bir yere sıkıştırılamaz. Bu mesele, demokratik siyasete sahip çıkma meselesidir.
 
Aksi takdirde, yıllardır yaratılmaya çalışılan yapay korkularla toplumda sanki bir güvenlik tehdidi varmış gibi bir algı yaratılarak, siyasi rekabeti göze alamadığınız için kumpas kurma stratejisiyle yol alınamadığını bugüne kadar gördük. O yüzden bu kumpas kurma stratejisinden ve aklından vazgeçmek gerekiyor” diye konuştu.
 
Ayşegül Doğan, konuşmasının devamında şunları belirtti:
 
“Yargı işini yapsın, hukukun teminatı olsun. Bu mesele tabii ki komisyondan bağımsız değerlendirilemez. Çünkü komisyondan beklenti, daralmış olan bu siyaset alanına bir nevi stent takılması, bir yol açmasıdır. O kadar daraldı ki artık siyaset alanı; toplumdaki güvensizlik o kadar çok yükseldi ki, bunu tersine çevirebilecek tek şey daha fazla demokratikleşme ve özgürlük alanını açmak, hukuku sağlamaktır.
 
Tüm bunların maliyetlerini burada defalarca konuştuk. Bu hafta kimler gelecek? Sendikalar gelecek, meslek odaları gelecek, iş insanları gelecek. Mutlaka yıllardır süren bu anti demokratik uygulamaların Türkiye’ye ekonomik açıdan maliyetinden de bahsedecekler. Demokrasi yalnızca toplumu bir alanda ilgilendirmiyor; her alanda ilgilendiriyor. Bu ülkede bir savaş ekonomisi gerçeği var. Bu, hanelere doğrudan sirayet eden durumun cümlelere dökülmüş biçimi.
 
Sadece Kürt sorununun çözümsüzlüğünün ülke ekonomisine maliyeti trilyon dolarlar olmuş vaziyette. Yakın zamanda Cumhurbaşkanı Erdoğan diyor ki: ‘2 trilyon dolar’. Bu, maliyetle ilgili. Savaş ekonomisi dediğimiz, savaş maliyeti dediğimiz şeyi 2 trilyon dolar olarak söylüyor. Ancak bazı çalışmalar, bu maliyetin 4 trilyon dolar civarında olduğunu ortaya koyuyor.
 
Komisyon, Sayın Öcalan’la görüşmenin formülünü bulmak zorunda
 
Komisyonun odak noktası bizim için son derece net. Biz, Türkiye’nin demokrasi sorunlarının çözülebileceği yolu açacak bir komisyondan bahsediyoruz. DEM Parti olarak kurulan komisyonu ne kadar önemsediğimizi defalarca vurguladık. Hem Kürt sorununun barışçıl çözümündeki önemini hem de demokratikleşme yolunda çok değerli çalışmalar yapabileceğine inandığımızı söyledik.
 
Elbette komisyonun çalışmalarının hedefine ulaşabilmesi için bazı gereklilikler de var. Bir yandan bölgede süren kayyım gerçekliği… Yalnızca siyasi partilerde değil. Şimdi bunlarla ilgili beklentiler, işte o gerekliliklerden bazıları. Böylesi tarihi öneme sahip bir komisyonun, sorunun çözümüne dair, esas muhatapla görüşüp görüşmemesi; önerilerini alıp almaması; bunun için nasıl bir formülasyon bulup bulamayacağı bir yandan da tartışılıyor.
Şimdi esas muhatapla görüşmeyeceksiniz, fikirlerini, görüşlerini, önerilerini almayacaksınız; asıl söze alan açmaya çalışan, bir arada yaşamın teminatlarını oluşturmaya çalışan, liderlik gücü tartışmasız olan Öcalan’la görüşmeyeceksiniz… Bu ülke açısından ne getirir, ne götürür gibi bir tartışmaya boğacaksınız komisyonu. İşte o zaman evet, odak noktanızdan uzaklaşmış olursunuz. Fokuslanmanız gereken yere dönüp bakmamış olursunuz. Bunu yapmamak gerekiyor.
 
Yeni, eski alışkanlıklarla inşa edilemez
 
Dün bunu Merkez Yürütme Kurulumuzda bir daha değerlendirdik. Bugüne kadar komisyonun dinlemelerini, gelinen aşamaları, komisyon açısından bundan sonra muhtemel yapabileceği konuları ve o başlıkları, içeriklerini konuştuk elbette.
 
Bir kez daha şunun altını çizmenin önemli olduğunu düşünüyoruz: İçinden geçtiğimiz süreçte, komisyonu oluşturan zemine ne yazık ki eski kodlarla yaklaşılıyor. Geleneksel alışkanlıklarla yaklaşılıyor. Yeni, eski alışkanlıklarla inşa edilemez. Ezberlerin dışına çıkmak gerekiyor. Bir dönüm noktası yaratarak çıkabilirsiniz. Oysa hâlâ tercih edilen tabular!
 
Bu tabu yaratma ya da var olan eski kodlar üzerinden tabuları koruma… Bu iki anlayıştan vazgeçmek gerekiyor. Bunun değerini anlamak, bunu kalıcı hâle getirmek için kim, neyi, neden bekliyor? Niye bu komisyonun hâlâ bir yol haritası yok? Niye bu komisyonun yol haritasına ilişkin kamuoyu yeteri kadar bilgiye sahip değil?”
 
Sayın Öcalan bir ada mesafesinde ama hâlâ...
 
DEM Parti İmralı Heyeti de aktardı bunu. Bizzat Sayın Öcalan diyor ki: ‘Komisyona anlatacağım, aktaracağım önemli şeyler var.’ Ve bunu aracılar vasıtasıyla yapmak istemediğini söylüyor. Doğrudan komisyona aktarmak istiyor.
 
Biz buradan tekrardan DEM Parti olarak sesleniyoruz. Özellikle karar vericilere ve bugün komisyona başkanlık yapan Meclis Başkanı Sayın Kurtulmuş’a: Daha fazla geciktirmeden, komisyon bir şekilde Sayın Öcalan ile görüşmenin formülünü bulmak zorunda. Sayın Öcalan bir ada mesafesinde ama burada tartışmalar farklı şekilde sürüyor. Bunu doğru bulmuyoruz ve mutlaka Sayın Öcalan'la görüşmeler yapılması gerektiğini yineliyoruz.
 
Barış ve Demokratik Toplum Grubu’na ne olacak?
 
Bir yıl olacak neredeyse… Sayın Bahçeli’nin ‘Gelsin Meclis’te konuşsun, umut hakkı tanınsın’ dediği zamandan bu yana neredeyse bir yıl geçmek üzere. Bu sözün ötesine geçen ne oldu? Sayın Öcalan'la ilgili bu sözün ötesine geçen ne oldu?
 
Oysa kendisi bir çağrı yaptı 27 Şubat’ta. Çok önemli bir gelişmenin zeminini oluşturdu bu çağrıyla. Sonra 9 Temmuz’da ikinci video mesajıyla da 11 Temmuz’da Süleymaniye’de silahların yakılarak imha edildiğini gördük.
 
Yine Sayın Bahçeli diyor ki: ‘O gün orada silahlarını yakıp imha edenlerin dönebilmelerini isterdim.’ Nasıl dönecekler? Barış ve Demokratik Toplum Grubu hayata, siyasete, demokratik siyaset alanına nasıl dahil olacak Sayın Bahçeli, Sayın Cumhurbaşkanı, Sayın Kurtulmuş? İktidarından muhalefetine herkes bu sorunun yanıtına ilişkin sorumluluk hissetmeli ve buna ilişkin de çalışmalar yapmalı.
 
Türkiye barış için emekliyor
 
Türkiye’de 1 Eylül Dünya Barış Günü, özellikle son yıllara baktığımızda en güçlü ve coşkulu katılımın sağlandığı yıllardan biriydi. Bu bir tesadüf değil. Niye bu kadar çok insan, bu yıl özellikle 1 Eylül Dünya Barış Günü’ne, bütün bu karamsarlığa ve güvensizlik telkin eden gelişmelere rağmen alanlardaydı? Çünkü savaşa hayır diyorlar, katliama hayır diyorlar. Bu sese kulak vermek gerekiyor. Ama savaş yalnızca silahların sustuğu zamanlarda ortaya çıkan bir şey üzerinden değerlendirilemez. Silahların susma hâlinin kalıcı bir şekilde korunması gerekiyor. İşte o zaman tek bir barış hâlinden bahsedebiliriz. Şu anda hâlâ barış için emekliyor Türkiye. Emeklemesin. Artık bu aşamayı geçmiş olmalı, geride bırakmış olmalı.
 
Kürtlerin kazanımları tehdit olarak algılatılıyor
 
Sık sık YPG, PYD ve SDG ile ilgili açıklamalar görüyoruz. Kürtlerin kazanımlarının bir tehdit olarak algılatılmaya çalışıldığını görüyoruz. Artık bundan da vazgeçilmesi gerektiğini söylüyoruz. Bu dil gerginlik üretiyor, bu dil tedirginlik yaratıyor. Bu dil, çözüm arayışının dili değil. Kürtler nerede yaşıyor olurlarsa olsunlar, Türkiye için bir tehdit değil; ancak ve ancak Türkiye’nin birliği için bir fırsat olarak görülmeli.
 
Türkiye’nin Suriye’de Kürtlerle iyi ilişkiler kurması, onların haklarını güvenceye alacak adımlar atması, kendi güvenliğini de daha sağlam hâle getirir. Kendi güvenliği içinde bir fırsata dönüşür. Türkiye’yi yönetenler, Kuzeydoğu Suriye yönetimiyle görüşmeliler. Türkiye’yi yönetenler, Salih Müslim’in ‘Çözüm için gerekirse Türkiye’ye koşa koşa giderim’ mesajını doğru değerlendirmeli ve doğru okumalılar.
 
Eş Genel Başkanlar, Sayın Öcalan’ı ziyaret edecek
 
İmralı’ya ziyaretlerle ilgili daha önce de bir açıklama yapmıştık burada, hatırlayacaksınız. DEM Parti İmralı Heyeti’nin, İmralı’da Sayın Öcalan’ı ziyaret için hazırlıklar yaptığını… Önümüzdeki hafta, eş genel başkanlarımızdan oluşan bir heyet, yani Merkez Yürütme Kurulu üyelerinden eş genel başkanlarımız başkanlığında oluşacak DEM Parti heyeti, İmralı Adası’nda Sayın Öcalan’ı ziyaret edecek. Bir yandan da bunun planlamasını yapmaktayız.”