‘Aile değil kadın hedef alınıyor’

  • 09:06 31 Mayıs 2025
  • Güncel
İZMİR - Kadınların özgürlükleri ve bedensel hakları hedef alınırken, 2026-2036 yıllarının “Aile Yılı” ilan edilmesi, kadınlar tarafından sert tepkiyle karşılandı. Kadınlar, bu kararın kadınları eve hapseden, kararlarını ellerinden alan politikaların devamı olduğunu vurguladı. Kadınlar, “Aile yılı değil, mücadele yılı” dedi. 
 
Kadınların bedeni ve yaşamı üzerinden inşa edilen “Aile Yılı” politikalarına tepki büyüyor. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın 2026-2036 yıllarını “Aile Yılı” ilan etmesiyle kadınlar, bu kararı aileyi değil, doğrudan kadınları hedef alan ve eve hapseden, özgürlüklerini kısıtlayan, bedenleri üzerinde tahakküm kuran sistematik bir saldırı olarak değerlendiriyor. Söz konusu kararın aynı zamanda çocuğa yönelik cinsel suçları da etkilediğini ve bu duruma yasal bir kılıf getirildiğine işaret edilirken, kadınların karar alma haklarının yok sayıldığı, kürtaj ve doğurganlık haklarının hedef alındığına dikkat çeken kadınlar, mücadeleyi büyütme çağrısını yineliyor.
 
‘Aile değil, kadın hedef alınıyor’
 
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın 2026-2036 yıllarını “Aile Yılı” ilan etmesini değerlendiren DEM Parti İzmir İl Yöneticisi Dr. Selma Güngör, bu kararın aileyi değil, doğrudan kadını hedef aldığını söyledi. Selma Güngör, “Biz her zaman biliyoruz ki aile aslında bir erkeğin ailesi olarak tanımlanır ve erkeğin ailesi de karısıdır. Kadınları çocuk doğurup eve bağlayan, erkeğin karısı olmaya, ailesi olmaya zorlayan bir uygulama bu. Şimdi gerek kadınların bilinçlenmiş olması, gerek bilimde ortaya çıkan gelişmeler, gerekse de kadınların kendi doğumlarını kontrol edebiliyor olması, kaç çocuk doğuracaklarına karar veriyor olması, ‘Aile Yılı’ denilen kavramı, erkeğin ailesi karısı olmayı zayıflatmış durumda. Erdoğan bu kararla, bu 10 yılda kadınları tekrar erkeğin ailesi yapmayı hedefliyor. Bunu hedeflerken de kadınları eve bağlamak için çok çocuk yapılmasını destekliyor. Bunun için çok çocuk yapan ailelere teşvikler veriyor. Ama biz biliyoruz ki bugün dünyanın nüfusu oldukça fazladır. Toplumun yeniden üretimi için, dünya insanlığının yeniden üretimi için yeterlidir. Dolayısıyla kendisinin iddia ettiği düşük doğum hızı, daha önceki yüksek doğum hızlarının sonucu olarak düşmüştür. Dünya nüfusu yeterlidir. Kadınlar da bu dünyada kendi istedikleri gibi yaşama hakkına sahiptir. Onun getirdiği teşvikler eminim ki işe yaramayacaktır” ifadelerini kullandı.  
 
‘Kadın bedenine müdahale sistematikleşti’
 
Kadın Bakanlığı’nın kapatılarak Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı kurulmasıyla devletin kadına yönelik politikaları aile çerçevesine yerleştirdiğini belirten feminist aktivist Gamze Taşçı, o zamandan bu yana kadın düşmanı yönelimlerin arttığını ifade etti. AKP’nin İstanbul Sözleşmesi’nden çıkarak, 6284 sayılı yasayı tartışmaya açarak, nafaka hakkına saldırarak kadını sadece aile içinde tanımlayan yere tekrardan oturtmak istediğini dile getiren Gamze Taşçı, “Aslında istihdam ve çalışma süreçlerini de benzer bir programın içine yerleştirerek kadınlara esnek çalışma dayatmaya başladı. Doğurganlığımıza yönelik bir müdahale var, doğurup doğurmayacağımıza karar vermek istiyorlar. Kürtaja cinayet diyorlar. Kürtajın bir hak olduğunu savunuyoruz. Normal doğum diye bir şey ortaya attılar. Vajinal doğum, sezaryen doğum arasında karar verilişlerimize devlet ve iktidar, erkek kontrolüne almaya çalışıyorlar. Kendi bedenlerimiz üzerinde karar vermemizin önüne geçmek istiyorlar. Aynı şekilde kaç çocuk doğuracağımıza da karar vermek istiyorlar” sözlerine yer verdi.
 
‘Meşrulaştırılan istismar’
 
Kadınların annelik rolüyle tanımlanmadığı ve bakım emeğinin kadınlar üzerine yüklenmediği bir ebeveynlik izni modeli benimsenmeden, bunun tam tersi bir ekonomi modeliyle hareket edildiğini söyleyen Gamze Taşçı, “Annelik iznini uzatacağız diyorlar, destek paketleri yayınlayacağız diyorlar; ama erken evlilikleri, hatta daha kötüsü, çocuk yaşta evlilikleri meşrulaştırmaya yönelik adımlar attılar. Nikâh yaşının 16’ya düşürülmesi, çocuk yaşta evliliklerin din insanları tarafından vaazlar yoluyla meşrulaştırılması, bir nevi çocuk istismarını yasallaştıran ve yasal kılıflara oturtan bir hal aldı. Aslında hem çocuk hakları hem de kadın hakları bağlamında bu ‘aile yılı’ meselesi ciddi bir saldırı dalgası olarak görülüyor. Erdoğan, zaten iktidara geldiği günlerde de kürtaj için ‘cinayet’ söylemini kullanmıştı. O zaman da hakkımız için mücadele etmiştik. Ve biz kadınlar —özellikle evli olmayanlar— doğum kontrol yöntemlerine ve kürtaj hakkına ulaşmakta zaten zorluk çekiyoruz. Kadınlar, istemedikleri gebeliklere karşı sağlıklı ve erişilebilir bir kürtaj sisteminden çok uzak. Doğum kontrol yöntemleri yalnızca evli kadınların, o da çok sınırlı biçimde, erişimine açık tutuluyor. Artık şunlara tanık olduk: Hastanelerde kürtaj olan kadınların ifşa edildiği, ailelerine ihbar edildiği süreçler yaşadık. Biz bu ‘Aile Yılı’nı, kendimiz açısından bir mücadele yılı yapacağız. Aynı şekilde LGBT’lere saldırmaya başladılar. Eşcinselliğin, translığın aile kurumuna yönelik büyük bir tehdit olduğunu anlatıyorlar; bu doğrudur, çünkü bu durumda kadınların doğurganlığını kendi sistemleri içinde sürdüremeyeceklerini biliyorlar. Onlar heteronormatif bir aile yapısını, geleneksel aile yapısını savunuyorlar. Bizse kadınların özgürlüğü ve eşitliği mücadelesi yürüten tüm kadınlar ve feministler olarak sokaklardayız” şeklinde konuştu.
 
‘Kadına yüklenen aile rolü’
 
Cumhurbaşkanının söylemleri sebebiyle kadınların fiziksel ve düşünsel olarak özgürlüklerinin kısıtlandığını belirten Demokratik Alevi Derneği (DAD) yönetiminden Nimet Aslan, “Bu söylemler nedeniyle kadınlar eve hapsedilecek; düşüncelerini özgürce ifade edemeyecek, çalışma alanlarında rahatça var olamayacaklar. Bu kısıtlamaların içine kürtaj hakkı da giriyor, evlilik kurumuna bakış da giriyor. Evlilik, sadece kadının bedeni üzerinden tanımlandığı için tüm yük kadına yükleniyor. ‘Yuvayı dişi kuş yapar’ gibi deyimleri kullanarak, sorumluluğu tamamen kadının üzerine yıkıyorlar. Böyle bir anlayış özgürlük alanlarını daraltır. Özgürlüğü olmayan kadın, düşünemez; çalışamaz, siyasete katılamaz, haklarını savunamaz. Kürtajı ayıp ya da nüfus politikası aracı olarak görmelerine karşıyız. Bizler kadınlar olarak kendi bedenimiz üzerinde karar verme hakkına sahibiz. Ne zaman, neyi, nasıl yapacağımıza biz karar veririz. 10 yıllık ‘Aile Yılı’ demek, kadınları on yıl boyunca eve hapsetmek ve özgürlüklerini sınırlamak anlamına gelir. Bu doğru bir yaklaşım değildir. Bu yasaları geri çeksinler, biz bunları istemiyoruz” dedi.
 
‘Ev ekonomisinin görünmeyen emekçisi kadın’
 
Türkiye’de, dünyanın birçok yerinden daha fazla olarak, ev içi ekonominin düzenlenmesinin kadından beklendiğini belirten Nimet Aslan, “Aile yılı” ilanıyla Cumhurbaşkanının bu sorumluluğu yine kadına yüklediğini ifade etti. Devam eden ekonomik krizde en çok kadınların zorlandığını vurgulayan Nimet Aslan, bu yükün altında ezilmek istemediklerini söyledi. Nimet Aslan sözlerine şunları ekledi: “Bir kadının evlenip evlenmeyeceği, kaç çocuk doğuracağı, nasıl düşündüğü, nasıl giyindiği, nasıl gezdiği ve saat kaçta geldiği gibi konular hiçbir yerde sorgulanmamalı. Erkekler ne kadar özgür ve rahat hareket edebiliyorsa, kadınlar da aynı şekilde özgür ve eşit hareket edebilmelidir. Bunun için biz kadınların daha çok örgütlenmesi ve daha fazla mücadele etmesi gerekiyor. Herkes buna ses çıkarsın.”