'İktidar, milyonların 'Öcalan’a özgürlük' talebini duymalı'

  • 12:47 25 Mart 2025
  • Siyaset
 
 
ANKARA - DEM Parti Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, Newroz’da Leyla Zana’nın “Biz Kürt Halkı olarak başardık” dediğini aktararak, “İktidar, milyonların Sayın Öcalan’ın özgürlüğü talebini duymalıdır” dedi.
 
Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, gündeme dair partisinin Meclis grup toplantısında değerlendirmelerde bulunarak, iktidara, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın kongreyi toplayabilmesi için derhal koşullarının oluşturulması çağrısı yaptı.
 
‘Milyonlar Asrın Çağrısı'na sahip çıktı’
 
Bu yıl Newroz meydanlarında asrın çağrısının yankılandığını söyleyen Tülay Hatimoğulları, “Günlerdir iradesini korumak için sokaklarda direnen halklarımız, karanlık bir geleceğe asla teslim olmayacağız diyen kadınlar, bütün renkleriyle, canlılıklarıyla Newroz alanındaydı. Bu sene Newroz alanında Türkiye ve Kürdistan’ın dört bir yanında kadınların ‘Jin Jiyan Azadî’ sloganı bir şiara dönüştü, bütün Türkiye ve Kürdistan’ı sardı. Newroz meydanlarında Asrın Çağrısı’na sahip çıkarak barışın yolunu açmak isteyen milyonlar vardı. İnsanlık dışı koşullardan kurtulmak, alın terine ve ekmeğine sahip çıkmak için mücadele eden emekçi kardeşlerimiz vardı” dedi.
 
‘Bir halkın bilinçli ve kararlı mücadelesinin sembolü’
 
Tarihin en önemli ve en yoğun katılımlı Newroz’unun yaşandığını belirten Tülay Hatimoğulları, barış ve demokrasi umudunun yeniden yeşerdiğini vurguladı. Tülay Hatimoğulları, “Newroz alanını dolduran milyonlar barış, demokrasi ve adalet çığlığı ile sesini yükseltti. 2025 Newrozu, özgürlük ateşinin bir kez daha harlandığı, barışın halklar tarafından sahiplenildiği bir Newroz oldu. Beyaz tülbentleriyle analar, alanları ve meydanları doldurdu ve çektikleri bütün acılara rağmen barış mesajı verdi. Gençler, demokratik ve güvenceli bir yaşamın sesi oldular Newrozlarda. Newroz meydanlarını kendi renkleriyle donattı kadınlar. Biz Amed Newrozu’ndayken Leyla Zana, gözleri dolu dolu bir şekilde, ‘Biz 90’lı yıllarda Newroz kutlamalarında 80 kişiyi zor bulurken, şimdi milyonlara ulaşabildiysek artık gam yemeyiz. Biz Kürt halkı olarak başardık’ dedi. Bir halkın bilinçli, kararlı, iradeli ve kesintisiz mücadelesinin sembolü oldu bu Newroz” sözlerini kullandı.
 
Milyonların ortak talebi demokrasi ve özgürlük
 
Devamında ise Tülay Hatimoğulları şunları belirtti: “Bu Newroz’da milyonlar alanlardaydı. ‘Barış ve çözümü destekliyorum, tarihi çağrının arkasındayım’ dedi milyonlar. ‘Sayın Öcalan’ın özgürlüğü ve özgür çalışma ortamının sağlanması en güçlü talebimdir’ dedi. Sayın Öcalan’ın koşullarının acilen düzenlenmesi ile ilgili en güçlü mesajı verdi milyonlar. İktidar, Newroz alanlarında yükselen milyonlarca insanın sesini duymalıdır. Bu taleplere kulak vermelidir. Newroz meydanından değerli halklarımızın mesajını iktidar çok iyi okumalı ve anlamalıdır. Milyonlarca insanın tek vücut olduğu barış talebini hiç kimse görmezden gelemez, inkâr edemez, oyalama siyasetine başvuramaz. Meydanlardan yükselen barışın sesine her kim kulağını kapatırsa şunu bilsin ki çok büyük kaybeder.
 
İkinci kritik eşiği aşmak iktidara ve devlete düşüyor
 
2025 Newrozu’na bu çağrının sahiplenilmesi damgasını vurmuştur. Newroz ateşinin yandığı her yerde Türkiye halkları, Asrın Çağrısı ile birlikte barışın kokusunu, demokrasinin umudunu hissetti. Rotası barışa, demokrasiye, adalete ve özgürlüğe çıkmayan bir yola tevessül etmek, toplumsal barışı imkânsız hale getirir. Palyatif çözümlerle, oyalayıcı tutumlarla, bütünlüklü olmayan bakışlar peşinde olarak iç siyaseti böl-yönet yönteminden medet ummak, bu ülkedeki barış umuduna yapılacak en büyük kötülüktür. Temel bazı hususlar vardır ki acil bir şekilde adımlar atılmalıdır. Sayın Öcalan’ın çağrısının örgütü tarafından hayata geçirilebilmesi, kongrenin toplanabilmesi için acil bir şekilde güvenli zemin oluşturulması lazım. Bunlar Sayın Öcalan ile kurulacak bir diyalogla çözülür. Sayın Öcalan’ın özgür çalışma koşullarının sağlanmasıyla yol alınabilir. Sayın Erdoğan, ‘Kritik bir eşik aşıldı’ demişti. Evet, bu süreç açısından baktığımızda birinci kritik eşik aşılmıştır, ancak ikinci kritik eşiği aşması gereken iktidardır, devlettir. Bu çağrının zemininin toplumsal karşılığının olması için, hayata geçebilmesi için ikinci kritik eşiği aşacak olan zeminin oluşturulması iktidara ve devlete düşmektedir. Bizler de bu ikinci eşiğin aşılmasını dört gözle beklemekteyiz. Bu eşiğin aşılması zor değildir.”
 
Barışı hep birlikte bu ülkeye armağan edebiliriz
 
İktidar ve devlet barıştan ve demokrasiden korkmamalıdır. Zemin oluşturan adımları hızlı ve ivedilikle atmalıdır. Sayın Öcalan’ın çağrısı, demokratik, hukuki ve adil bir geleceğin davetidir. Bu çağrı, herkesten önce Türkiye’de yaşayan 85 milyonadır. İşçisiyle, emekçisiyle, yoksuluyla, kadınları ve gençleriyle, doğa ve insan hakları savunucularıyla, bütün farklı halk ve inançlardan her kesimi kapsayan bir çağrıdır. Bu çağrının hitap ettiği bütün bu toplumsal ve siyasal zeminleri gören bir yerden, herkesin uzlaşıya yakın olduğu bir zeminde, pekâlâ demokratik bir Türkiye’yi inşa edebilir ve barışı hep birlikte bu ülkeye armağan edebiliriz. Her şeye rağmen, Türkiye’nin içinden geçtiği çetrefilli süreçlere rağmen bizler barış demekten asla vazgeçmeyeceğiz, barış barış barış diyeceğiz.
 
İktidar ne hukuk ne meşruiyet arıyor
 
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Ekrem İmamoğlu, Şişli Belediye Başkanı Resul Emrah Şahan, Beylikdüzü Belediye Başkanı Murat Çalık başta olmak üzere, Türkiye’de çok sayıda siyasetçinin tutuklandığını biliyoruz. İstanbul Büyükşehir Belediyesinin yönetimine bir operasyon gerçekleşti ve akabinde onlarca insan tutuklandı. İktidar ne hukuk ne meşruiyet arıyor. Elindeki yargı sopasıyla her yere saldırıyor. Önce İmamoğlu’nu rehin aldılar, daha sonra İstanbul Barosu Başkanı Sayın Kaboğlu ve yönetimini görevden aldılar. Sonra da yüzlerce öğrenci, genç, hakkını arayan, itiraz eden çok sayıda insan gözaltına alındı ve hâlâ gözaltılar devam ediyor. Dün de protestoları takip etmek üzere, aslında kamusal bir görevi icra eden basın emekçilerine, ulusal ve uluslararası ajanslara bağlı çok sayıda basın emekçisi de gözaltına alındı. Yine İstanbul, İzmir, Ankara, Adana başta olmak üzere Türkiye’nin birçok kentinde şafak operasyonları yapıldı ve gözaltılar gerçekleşti. Demokratik protesto hakkını kullanan insanlara çok ağır bir şiddet uygulanıyor.
 
Bütün Türkiye’ye ayakta, böyle mi barış getireceksiniz?
 
Polisler, demokratik hakkını kullanan gençlere, insanlara, kadınlara gözaltı uygularken yoğun bir şiddet uyguladı. Adeta sokaklarda insanlara işkence edildi. Bunu kabul etmek mümkün değildir. Her geçen gün polis devleti iktidar şiddeti artırdıkça, Saraçhane’den Türkiye’nin dört bir yanında daha büyük katılımla demokratik hakkını, itiraz hakkını kullandığını gördük. Buradan biz iktidara seslenmek istiyoruz: Ey iktidar, bu nasıl bir korkudur, nasıl bir akıl tutulmasıdır ki böyle bir operasyonu ve böyle bir şiddet sarmalını hayata geçirdiniz. Türkiye haksızlık ve hukuksuzluklara karşıdır. AKP seçmeni bile bu uygulamaları asla adil görmemektedir, haksız bulmaktadır. Tüm Türkiye’yi mi tutuklayacaksınız? Bütün Türkiye’ye ayakta, herkesi mi tutuklayacaksınız? Böyle mi yöneteceksiniz ülkeyi? Bu ülkeye böyle mi barış getireceksiniz? Bu şiddeti ve saldırıları bir an önce durdurun. İmamoğlu’na ve İstanbul Barosu’na yönelik gerçekleştirilen bu siyasi darbeyi asla kabul etmiyoruz. DEM Parti olarak en ağır şekilde kınıyoruz.
 
Bunu yurttaş kabul etmez, 85 milyon kabul etmedi
 
Bunu Newroz alanlarında gördük, bunu Saraçhane direnişinde gördük, bunu Kastamonu’dan Artvin’e kadar, Van’da Diyarbakır’a kadar, İzmir’den Çukurova’ya kadar her yerde gördük. Üniversite öğrencilerinin boykot direnişi devam ediyor. Eğitim Sen’e bağlı üniversite emekçilerinin bugün iş bırakma kararı vardı, yine ışık hızıyla Eğitim Sen’e soruşturma açıldı. Bunu asla kabul etmiyoruz. Demokrasi için, adalet için direnmek haktır.
 
Üniversitede gençlerin başlattığı boykot direnişini selamlıyoruz
 
Bu iktidarın, güce sahip olduktan sonra topluma yaptığı en büyük kötülük, yaşam tarzına karışmaktır. Kadınların yaşam tarzına karışıldı. Farklı halklardan ve inançlardan insanların inançlarına ve yaşam tarzlarına karışıldı. Türkiye, tarihi boyunca gelebileceği en derin yoksulluğa gelmiş durumdadır. O yüzden insanların öfkesi çok büyüktür. Buradan iktidara tavsiyemizdir: Hiç evirip çevirmeden çıkın deyin ki ‘Burada ortada bir hukuk, bir yargı meselesi yok’ deyin. ‘Siyaseten rakibimizi bertaraf etmek için zarları hileli atıyoruz’ deyin. Çünkü ekranda gerçeği çarpıtan, algı operasyonlarını yaratmaya çalışanlara halk nasıl geçmiş dönemlerde inanmadıysa, şimdi de inanmamaktadır. Bu ülkenin gençleri ve üniversitelileri protesto hakkını kullanıyor, onlara sokak terörü diyor, 7/24 medya bunu işliyor. Bunu kabul etmemiz asla mümkün değildir. Ben buradan bir kez daha ODTÜ, İTÜ ve burada ismini sayamadığım çok sayıda üniversitede gençlerin başlattığı boykot direnişini selamlıyoruz.
 
Kime yapılırsa yapılsın, kadınlara yönelik hakaretlerin karşısındayız
 
Erkek egemen akıl inanın hiçbir fırsatı kaçırmıyor. Bizimle ilgili, yani kadınlarla ilgili her fırsatta, kadınlara dönük cinsiyetçi söylemler, hakaretler ve küfürlerle ortaya çıkıyorlar. Daha önce Selahattin Demirtaş’ın eşi sevgili Başak Demirtaş’a yapılmıştı bu uygulamalar ve hakaretler. Şimdi Ekrem İmamoğlu’nun eşi sevgili Dilek İmamoğlu’na cinsiyetçi küfürler ve hakaretler yapılıyor. Aynı şekilde Erdoğan’ın annesine de yapılıyor. Biz kadınlar bunları asla kabul etmeyiz. Kim ve ne şekilde yapıyor olursa olsun, kadınlara yönelik cinsiyetçi küfürleri, hakaretleri asla kabul etmiyoruz. Kent Uzlaşısı’nı suç örgütleriyle iltisaklı bir hale getirmeye çalışıyorlar. Kent Uzlaşısı, sadece İstanbul için değil, Türkiye'nin dört bir yanında yaşayan bütün halkların ve inançların; Türk’ün, Kürt’ün, Arap’ın, Laz’ın ve Çerkez’in ve sayamadığımız bütün halkların, kadınların, gençlerin ortak yaşam sigortasıdır. Kent Uzlaşısı’ndan suç çıkarmaya çalışan savcı ve iktidar emin olun çok büyük yanılacaktır. Kent Uzlaşısı’na suç demek, Kürt düşmanlığıdır. Kürt, İstanbul’da, Ankara’da, İzmir’de kendini temsil edemez demektir. Bunu kabul etmek mümkün değildir. 7/24 yandaş medya, yalancı senaryolar üreterek toplumu yanıltmaya kalkışıyorlar. Çözüm karşıtı savcılara da siyasetçilere de buradan ekmek çıkmaz. Kent Uzlaşısı büyük bir demokrasi pratiğidir, bir zihniyettir, kişilere mal edilemeyecek kadar toplumsaldır, geniştir ve önemlidir.
 
Toplum razı değil, iktidara düşen bunlara kulak vermek
 
Türkiye gerçekten de tarihin en önemli demokrasi sınavlarından biriyle karşı karşıya. Köylü seçiyor, muhtara kayyım atıyorlar. Kent halkı seçiyor, belediye başkanına kayyım atıyorlar. Kayyım atanan belediye sayısı 13 oldu. Halk seçiyor, milletvekilini tutukluyor. Avukat seçiyor, baro yönetimine operasyon yapılıyor, görevden el çektiriliyor. Doktor seçiyor, Tabipler Birliği Başkanı ve yönetimine müdahale ediliyor. Dekan, rektör, müdür... Her makamı ‘Ben atarım’ diyorlar. İktidara soruyoruz: Kim seçsin? Kimi seçsin? Nasıl seçsin? Çok istiyorsanız, her şeye tek sandık koyun, tek pusula olsun, orada da bir tek insanı seçelim, olsun bitsin. Siz de bunun adına demokrasi deyin, biz de inanalım. Toplum razı değil, rızamız yok diyorsa iktidara düşen bunlara kulak vermektir. ‘Duymadım, görmedim, bilmiyorum’ ayağına yatabilirsiniz ama toplum bütün gerçekleri görüyor.
 
Muhalefetin barış süreci dışına itilmeye çalışılması çok tehlikelidir
 
1 Ekim’den bu yana süren barış ve çözüm tartışmalarına muhalefet oldukça güçlü bir destek verdi. Kıymetli ve umut veren bir sağduyu hâkim oldu. Çünkü bu, 85 milyon yurttaşımızı ilgilendiren yakıcı bir meseledir. Bugün gelinen noktada, iktidar bu tür saldırılarla muhalefeti süreçten dışlamaya çalışıyorsa bilin ki bu çok tehlikelidir. Çok tehlikeli bir oyun oynanıyor. Biz hem bu duruma hem de hukuksuzluklara karşı sessiz kalmayacağız. Muhalefet de sürecin dışına çıkmamalıdır. Tam tersine, bugün hep beraber barış talebini daha gür bir sesle ifade etmeli, daha güçlü bir biçimde muhalefetin tamamının içinde olduğu ortak bir toplumsal mutabakatla bu süreci yürütmemiz gerekiyor. Hukuksuzluğa, haksızlığa ve kutuplaştırmaya karşı hep birlikte güçlü durmalıyız. Çok büyük bir demokrasi sınavıyla karşı karşıyayız. Kürt meselesinin çözümü ve Türkiye’nin demokratikleşmesi sadece iktidarın insafına bırakılacak bir durum değildir. Buna rağmen barış ve demokrasiyi, yani bütün bu baskılara rağmen barışı ve demokrasiyi gözbebeğimiz gibi koruyacağız. Bugüne kadar her kesimin ortaya koyduğu irade, Türkiye tarihine çok büyük fırsatlar ve kapılar açmıştır. Bunu heba etmemeliyiz, bunu hiçbir şekilde heba edene de heba etmesine de izin vermemeliyiz. Türkiye’yi barışa ve demokrasiye taşımak, gündelik siyasi hesaplardan çok daha üstünde bir durumdur. Bu zemine gelmeyen, sabote eden kim olursa olsun, ne vatanseverdir ne yurtseverdir ne de devrimcidir, ne de demokrattır.
 
Gelin, 85 milyon yurttaşımız için…
 
Siyaset, sermaye ve bürokraside kümelenmiş bir kaymak tabaka, muhalefet üniforması giyen ama ayrımcılıkla iktidarın ruhuna rahmet okutan bir azınlık grup, ülkeyi karanlığa sürüklemeye çalışıyor. İşte Van, Amed, Mardin’den, Yozgat’tan, Trabzon’dan, İstanbul’a kadar farklı renkler ve taleplerle alanları dolduran insanlar, bu anlayışlara hayır demiştir. Gelin, bu mücadeleyi ortak ve demokratik bir zeminde büyütelim. Bu, bizim bütün Türkiye toplumuna topyekûn çağrımızdır. Hiç kimse bu gelişmeleri, bu süreci, bu barış talebini, toplumun demokrasi talebini kendi siyasal çıkarları için evriltmeye kalkmasın. Türkiye’nin buna ihtiyacı var. Gelin, 85 milyon yurttaşımız için, biz bu süreçte, demokrasi talebinin bu kadar yükseldiği, barış talebinin bu kadar yükseldiği bir atmosferde, hep beraber bu süreci tamamına erdirelim. Türkiye’yi barışa, huzura, demokrasiyle buluşturan bir zemine hep beraber kavuşturalım.
 
Türkiye’ye yoksulluk, işsizlik, açlık olarak döndü
 
2015 yılından bu yana Türkiye’de ekonomik kriz büyüdüyse, yoksulluk kol gezmeye başladıysa, bunun en önemli sebeplerinden biri Kürt sorununun barışçıl ve demokratik yöntemlerle çözülmemesi; savaşa, şiddete ve özel güvenlikçi politikalara çok büyük bir bütçenin ayrılmasıdır. Adaletsizliktir, hukuksuzluktur, toplamda antidemokratik uygulamalardır. İmamoğlu’na yapılanlar, yaşanan demokrasi sancısı, Türkiye’ye yoksulluk, işsizlik, açlık olarak döndü, hem de birkaç gün içinde hızla döndü. Sadece İmamoğlu’nun gözaltına alındığı gün, milyarlarca dolar para kaybedilmesine sebep olmuştur. 2001 krizindeki kayıptan çok daha büyük bir kayıpla karşı karşıyayız. Bakın, Türkiye’nin üç günlük ekonomik kaybı… Onlar zannediyor ki bir siyasi darbe ile her şey oldu bittiye gelecek ve her şey sütliman olduğu gibi devam edecek. Bunun böyle olmadığını ekonomiye dönüp baktığımızda, cebimizden eksilen paraya baktığımızda, ücretimizin nasıl eridiğine baktığımızda pekâlâ görebiliriz. Hazine ve Maliye Bakanı yeni borçlar peşinde, telekonferansın peşinde. Yazık değil mi bu ülkenin işçisine, emeklisine, yoksuluna?
 
Yolumuz barış ve demokrasi, rotamız adalettir
 
Birileri, siyasi yargı yoluyla dizayn etmek için Türkiye ekonomisine büyük bir şok yaşatmıştır. Birileri, siyasi menfaatleri için kırılgan ekonomiyi ateşin ortasına atmıştır. Biz bu ülkenin yoksulları, işçileri, esnafları, üreticileri olarak, siyasi çıkarlarınız için bu ülkeyi bu şekilde ateşe atmanıza asla razı değiliz. Buna itirazları zaten gördünüz. Üç beş koltuğunu korumak ve azınlığın çıkarlarını ayakta tutmak için yaptığınız bu operasyonların sonuçlarına Türkiye toplumu katlanmak zorunda değildir. Bunu asla kabul etmiyoruz, buna karşı hakkımız için, ekmeğimiz için, alın terimiz için, barış ve demokrasi için mücadele etmeye devam edeceğiz. Tek seçeneğimiz mücadeledir.
 
Kürdü Türk’ten, Türkü Kürt’ten ayıramazsınız
 
Enseyi karartmak yok. Umudumuzu kaybetmekse hiç yok. Kim ne derse desin, nereye sığınırsa sığınsın, mücadelemiz kazanacak. Sizler, bizler, bütün Türkiye halkları, beraber, hep beraber kazanacağız. Unutmayalım ki aydınlık güne en yakın olduğumuz an, gecenin zifiri karanlığıdır. Bizler, gecenin en zifiri karanlığını yaşıyoruz bu günlerde. Ama artık günün ışıdığı, günün ışıltısını ve umudu gördüğümüz bir zemindeyiz. Bundan şu bilinsin ki, bütün Türkiye halkları, bizleri ayrıştırmaya kalkan bu son birkaç gelişme içinde, Türkiye’nin yaşadığı bu tarihi anlarda, bizleri ayrıştırmaya kalkanlar şunu bilsin ki halkları ayrıştıramazlar. DEM Partiyi diğerlerinden ayrıştıramazlar. Kürdü Türk’ten, Arap’tan ayıramazlar. Yapılan bu siyasi operasyonlara bizler asla ve asla pabuç bırakmayacağız. Bu böyle bilinsin, iktidar da böyle kazısın kafasına. Bu operasyonlardan kim medet umuyorsa, her kim ki bu gelişmeleri, bu barış sürecine sabotaj yöntemleriyle yaklaşıyorsa, bu iktidarın içindeki klikler de olabilir, devletin içindeki klikler de olabilir. Bunu herkes iyi bilsin ki bizler, Sayın Abdullah Öcalan'ın yaptığı çağrının, bütün Türkiye ve dünyada karşılık bulduğunun altını bir kez daha çiziyoruz. Bu çağrının arkasında durmaya devam edeceğiz. Barış demeye, demokratik toplum demeye devam edeceğiz. Buradan İmralı’ya binlerce kez selam olsun."